hchaberajansi- Habercilikte Yeni Bir Soluk
HV
24 NİSAN Çarşamba 05:33

Nilgün Öğretmenim ve Cumhuriyet'in Değerleri

Hikmet Metin Çavdar
Hikmet Metin Çavdar
Giriş Tarihi : 01-03-2024 15:58

 

Yeni cami semtinde bulunan Mustafa Kemal Paşa Okulu yıkıldığı için donatım ilkokuluna zorunlu olarak gitmek zorunda kaldım. Yine her zaman ki gibi ablam yanımdaydı.

Ablam benden üç yaş büyük olduğu için onunla aynı okula gidiyordum. .

Yarım asır dile kolay değil altmış yıl. Hatırladığım bir şey var. Sabah ablamla okula gitmek için yola çıktık. Sokak başında askerler bizi durdurdu. Nereye gidiyorsunuz diye sordular. Bizde okula gidiyoruz diye cevap verdik. Evinize dönün, bu gün her yer kapalı, sokağa çıkma yasağı var ihtilal oldu dediler.

İlkokul yıllarımı fazla hatırlayamıyorum ama 7 yaşında hiçbir çocuğun yaşam boyu unutamayacağı 27 Mayıs İhtilalı'na tanık oldum.

Yıllar geçtikçe birçok kere karşıladığımız askeri darbelerin adının o günkü adının ihtilal olduğunu öğrendik.

Amaç, devletin, ekonomik, sosyal ve politik yapısında uzun süreli bir düzen kurulmasına yol açan köklü değişiklikmiş.

O günlerde tek iletişim aracımız radyo olduğu için rahmetli dedem radyo başında haberleri dinliyordu. Radyoda sık sık anons edilen, 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçelerini ileri sürerek Türk Silahlı Kuvvetlerin ülke yönetimine bütünüyle el koyduğu. anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldığı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere birçok Demokrat Partiliyi tutuklandığı duyuruyordu..

27 Mayıs İhtilalı ile görevden uzaklaştırılan başbakan Adnan Menderes Yassıada mahkemesinde yargılama neticesinde idama mahkum edildi. Adnan Menderes 17 Eylül 1961'de İdam edildi.

Daha önce yazılarımda söz etmiştim. Dedem, sert yapılı, taviz vermeyen biri olduğunu ama ben onun ilk defa ağladığı gördüğüm o zaman. Yanına yavaşça yaklaşıp, Dedeciğim ne oldu neden ağlıyorsun diye çekine çekine sorduğum zaman bana. Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan'ın idam edildiğini bana söyledi. Tabii ki o yıllarda küçük olduğum içinde bir şeyde anlamamıştım.

Sonradan öğrendiğimiz zaman ne kadar kötü bir şey olduğunu ve basit uydurma, mahkemelerde idam edildiklerini de...

Ben o gün öğrendim ihtilal ne demek olduğunu. Daha sonları yıllarda çok fazla darbe ve muhtıralar gördüm ama. Daha sonraki yazılarımda daha geniş yer vereceğim için yine ilkokul günlerime döneyim..

Soyadını unuttuğum Nilgün öğretmenimle dördüncü sınıfa kadar okudum.

Öğretmenim evli değildi. Son sınıfa geldiğimiz de bir subayla nişanlandı. O zamanlar subayla evlilik moda idi sanırım. Birçok ablalarımız subayla evlenmek isterlerdi. Öğretmenimin de başka yere tayinle gittiğini öyle hatırlıyorum. Uzun boylu, güzel fiziği olan bir bayandı. Öğretmenimden ayrılmak zor geldiği için eşine kızdığım çok olmuştur. Çocukluk işte.

Öğretmenim sağ ise Allah uzun ömürler verir inşallah.

Öğretmenim benim gönül pınarımdır. Gürül gürül akan nehir gibi önümüzde çağlardı. Hep ileri doğru akardı öğretmenim. Okutulan Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Dersleri, hem Cumhuriyet tarihi kadar bir geçmişe sahip olduğu, hem de Atatürk'ün bizlere armağan ettiği kültür ve eğitim mirasını da bize öğretendir.

Cumhuriyet rejiminin sürekli olmasını, yeni kurumlar oluşturması, Atatürkçü Düşünce Sisteminin yaygınlaştırılıp geliştirilmesi gerektiğini ve ulusumuzun çağdaşlaşması için, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersleri, vazgeçilmez öneme sahip olduğunu da bize anlatırdı.


Çevresine güzellik verir, ışık saçardı. Bütün çırpınışı hep bizlerin daha ileriye gitmemiz için caba içindeydi. Cehaleti yıkmak, parıldayan güne kavuşmak onun olmazsa olmazlardan daimi hedefiydi.

Yıllar geçti, birçok arkadaşımın adını bile unuttum. Asaf İren, Hüseyin ve Şefik Doğrucan kardeşler, Halit, Dişçi Hasan Sancaklı, Komşumuz Hayriye kardeşim, Kaynaya Neriman çok konuştuğu için lakabı (kaynana) ) gibi birçok arkadaşlarımdan hatırlayabildiklerim bu kadar.

İlköğretimin ilk yılları da böyle geçmişti.


Çocukluk günlerimde sokak sokak, mahalle mahalle sırtında askı ile gezip bağıran yoğurtçular. Sıcak salep var diyerek satan Ferit amca.

Renkli yumurta kaynatıp satan köşe bakkalım. Sınırlı sayıda oyuncaklarım. Şemsiye şeklinde çikolatalar. Dut kuruları. İpte dizili minik elmalar. Olmazsa olmaz sokak futbolum. Mahalleler arası maçlarımız.

İnsan kaç yaşında olursa olsun özlüyor çocukluğunu. Eskiden ulaşılması zor olanlar. Bolça olduğu için elimize geçince huzuru tadardık. Her şey kararındaydı. Yokluk nedir bildiğimiz için küçük şeylerle mutlu olmayı bilirdik.

Körelmeye başlayan bir neslin son halkası olduğum için çok huzurluydum.

Her ne kadar o zamanlar yaşadığım kısıtlı imkanlara rağmen, şimdi yaşadığımız 2016 yılında internet, Cep telefonları, laptoplar gibi bileşim harikası şeyler görmediğimiz için isyan ettiysem de güzel çocukluk yılları geçirdim.

Çocukluk günlerimizde bir eli omuz üstünden, diğer el omuz altından alınarak çapraz bir durumda bağlanmış omuz askı tabir edilen ve üst üste birçok tepsi koyarak gezip bağıran yoğurtçular.

Sıcak salep var diyerek satan Ferit amca. Evlerinde boza satan komşumuz Nezihe teyze İbrahim amca. Renk renk soğuk yumurta satan köşe bakkalım. Sınırlı sayıda oyuncaklarımız. Şemsiye şeklinde çikolatalar. Açıkta satılan akide şekerleri, Osmanlının geleneksel şekeri, macunu olan ve başta çocuklar olmak üzere yetişkinlerin bile damağı tatlandıran aynı zamanda da büyük bir şifa kaynağı olan rengarenk şekerleri yapıp, çubuklara usuldeki gibi sararak ikram eden faytoncu amca o günlerde kimyasal şekerlerden uzak kalmasını sağlayan hem de bağışıklık sistemini kuvvetlendin meyve aromalı şifa kaynağı allı güllü şekerlerimiz. Nerde şimdi hiç birisi yok.

Dud kuruları. İpte dizili minik elmalar. Olmazsa olmaz, bezden yaptığımız topumuz ve sokak futbolum. Mahalleler arası maçlarımız.

Evimizin bodrumunda duvara çarşaf asarak oynattığımız Karagöz Hacivat gösterileri.

Hacivat'ın bilgiç sözlerini Karagöz'ün yanlılarını anlaması şeklinde geçer. Çok komik gülerdik. Zenne, Tiryaki, Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Çelebi vb. konuya göre sıra ile perdeye gelirlerdi. En sonunda bölümünde olduğu gibi Karagöz Hacivat'a bir daha tokat atar. Hacivat: yıktın perdeyi eyledin viran varayım sahibine haber vereyim hemen diyerek perdeden çekilirdi.

Arkadaşlarımızla bol bol güler ve çok eğlenirdik.

Of of ne diyeyim işte hüzünlendim şimdi.

O yıllarım film şeridi gibi geçti gözümün önünden.

Hikmet Metin Çavdar